Babamın üç halası
Adile Akay, Nazire Özcan ve Zekiye Erdem |
Çipi Hala. Bir gün onu benim sağlık ocağına
götürmem gerekti. Oğlu Radyocu Rafet Amcanın Büyük Caminin dibindeki evinden aldım, Öğretmen Okulunun oradaki Sağlık Ocağına götürdüm. Doktor muayenesini yaptı. Doktorun reçetesini yazmasını beklerken, arabası ile aşağıya inecek bir arkadaş denk geldi. Çipi Halayı arabaya bindirdim, "Ben reçeteyi de, ilaçları da alır gelirim" diye yolladım.
Doktor sordu: Hastanın adı ne?
Ben: Çipi.
Doktor: Böyle ad olmaz! Öğren de gel.
Şaşırdım. Çipi halanın başka adı mı vardı?
Koştura koştura - bilen bilir- eve vardım, hala adın ne?
-Adile.
Halletik reçeteyi, ilaçları ama Çerkeslerin lakaplarının adlarının önüne geçmesi ile o gün epey yorulmuştum. Bir kere de Adile adını duymuş olsaydım ya.. Çok gülmüştük.
Babama (Kıçe), İlyas amcama (Patpat), İsmet Amcama da (Lav) derlerdi. Yine böyle bir lakaplar sohbeti sırasında kızım espriyi patlatmıştı. İsmet Amcamın Lav lakabı üzerinden," İsmet Amca aşk'mış!
Serpil Aydemir- Oooo Engin takma
ad mı istemediğin kadar...lahğu, kune, kamas, dıblav, koes, tıkoj, tikil,
kokay, tugh, puko, tımıj, hağut, pıçı, kun,
nehğuray, naspğhan, daluğh, pahğo, sıkujiy, sıkuj, puch, çako, kıçe
........ilk anda aklıma gelenler.O kadar çok ki...
Izzet Sun –
Dahsuk, Degej
Türkan Karabulut Oooo, ilk duyduğumda ne
şaşırmıştım.Annem "Tvits",babam "Duku"benim de
"Kıçe" diye bir dayım vardı. Erem'in babası.Babamın da çok candan bir
dostu vardı "Puku". Hatırladıklarım bunlar. Biz Sinop'a sonradan
geldiğimiz için pek içli dışlı olamadık. Bu nedenle pek bilemiyoruz. Sabri
Karabulut amcamın da vardı bir adı ama unuttum.
Mehmet Hami Karabulut Babamın ki MEYKÜS.
Ali Haydar Karabulut Sabri amcama ( doktor ), Çobanlardaki amcama ( Peçok, ) babama da ( Meyküs ) hatırladıklarım.
Çipi
Halaların evinin yanında bir dibek taşı vardı. Yıkanan buğday buradaki dibekte
ayakla dövülürdü. Ritmik bir vurma şekli vardı. Buğdayın konduğu çukur taşın
tam hizasında ağaç bir baş, ayak hareketleri ile iner kalkardı. Sağ ayak
vururken, sol ayak arkaya basar ağaç başı kaldırır. Sonra sol ayak vururken sağ
ayak arkaya basar ağaç başı kaldırır. Seyrederken, “ Çok kolay yav..” dersiniz. Hiçte öyle değildi.
Izzet Sun Çerkes oyunu ögreneceğiz diye nasıl
zevkle dibek dögerdik ellerimiz ayaklarımız agrırdı bulgur, mısır ve bugday
keskeği yaparlardı. Bulgur ondan sonra birde değirmende ögütürdü
Çaydaki Hala. Temmuz, değirmenin yanındaki tarlada ekin
biçtiğimiz zamanlar. Çaydaki Halanın
(Nazire Özcan) biri kırmızı, diğer sarı yan yana kiraz ağaçlarına giderdik.
Küçük sepetlerin kevüklerini dallara asar bir kırmızıdan, bir sarıdan
toplardık. Hala, biz gitmeye yakın ağacın altına gelir, “Bana da toplayın” derdi. Haydiii.. Baştan söylesene Hala! Toplayıverirdik ama gitmeye yakın çıkıp
geldiği için cezasını da keserdik; bahçesindeki elmalarından koynumuza alabildiğince
doldururduk.
Sanırım Adnan abinin düğünüydü. Evimizin önünde olmuştu. Çaydaki Hala, Küçük Dedenin ambarından birşey almak için çıkarken merdiven kaymış, düşmüştü. Korkutmuştu bizi.
Sanırım Adnan abinin düğünüydü. Evimizin önünde olmuştu. Çaydaki Hala, Küçük Dedenin ambarından birşey almak için çıkarken merdiven kaymış, düşmüştü. Korkutmuştu bizi.
Sedat Yılmaz Çaydaki hala büyük halayla sık sık
bize gelirlerdi. Annem çaydaki halaya beni okuturdu ve okumanın sonunda yüzüme
doğru üflerdi. Nedense o üflemenin serinliğini hala hissediyorum . Önce kendisi
esnerdi sonra odadaki herkes esnemeye başlardı. Nazar deymiş nazar deymiş
derlerdi.
Koca Hala. Seksen yaşında bir kadın düşünün...
Beş duyusunda
biraz, -birazı ne, bayağı- gerileme olur değil mi? “ Elbette “ diyeceksiniz.
Peki, seksen
yaşında bir kadın, tombala hastası olur mu? “ Yok canım, daha neler ?” diyeceksiniz.
İşte Zekiye
Hala öyle bir halaydı. Tombalacıydı.
Adı, son
yıllarında “ Koca Halalıktan ”, “ Tombalacı Halaya “ çıkmıştı.
Zekiye Erdem, babamın büyük halasıydı.
Hoşbeşi kısa
keser, hemen işi tombala oynamaya getirirdi.
Daha tombala
torbası gelmeden, uğurlu kartını önüne koyardı.
Sayıları pür
dikkat takip eder, hile yutmazdı. Yaşına başına bakmadan kendisi hile yapmaya
kalkardı (!)
Yendi mi,
öfff.. keyiften kendinden geçerdi. Yenilince, rahmetli “ Bugün şansım yok “ derdi.
Sonraları
“tombalacılık”, sülalenin diğer fertlerine sardı.
Onbeş günde
bir, haftada bir tombala vesilesi ile bir araya geliyorlar, sohbet ediyorlar,
eğleniyorlar.
Bence iyi de
yapıyorlar.
Koca Halayı ailem ile ilgili araştırmalar yaparken çok takdir edip, vefasını anmak isterim. Eğer O'nun ilgisi olmasaydı Bektaşağa'da hikayemizi başlatan Mahmut Kahya'nın babası Eztemur'un mezarına ulaşamayacaktım.
Babamın üç halası da, çocukları da abilerinin, dayılarının yanına gelip giderlerdi. Hiç bağlarını koparmadılar.
Nüfus bilgilerine göre; babamın iki halası daha vardı. Dördüncü hala Firdevs, beşinci hala Rabia. Firdevs Hala Şahin dedemin bir küçüğü, Rabia Hala en küçük hala idi. Ben ikisini de tanımadım. Firdevs Halanın iki oğlundan biri Rasih, diğeri Faik Ünaldı idi. Rabia hala 16 yaşında vefat etmiş.
Hepsi öldü.
Allah rahmet eylesin.
Koca Halayı ailem ile ilgili araştırmalar yaparken çok takdir edip, vefasını anmak isterim. Eğer O'nun ilgisi olmasaydı Bektaşağa'da hikayemizi başlatan Mahmut Kahya'nın babası Eztemur'un mezarına ulaşamayacaktım.
Babamın üç halası da, çocukları da abilerinin, dayılarının yanına gelip giderlerdi. Hiç bağlarını koparmadılar.
Nüfus bilgilerine göre; babamın iki halası daha vardı. Dördüncü hala Firdevs, beşinci hala Rabia. Firdevs Hala Şahin dedemin bir küçüğü, Rabia Hala en küçük hala idi. Ben ikisini de tanımadım. Firdevs Halanın iki oğlundan biri Rasih, diğeri Faik Ünaldı idi. Rabia hala 16 yaşında vefat etmiş.
Hepsi öldü.
Allah rahmet eylesin.
Yorumlar
Yorum Gönder