Atlar..Atlar..


Hasan Bala Amca.. 
Hasan Bala’nın atı
At, bende ayrı bir keyif uyandıran hayvan. Çocukluğumda evimizde bir at muhabbeti olurdu, saatler sürerdi. Anlatılan öykülere bakarsanız hayvandan öte bir varlık; bir arkadaş, bir dost, bir sırdaş, bir yoldaş.. Neredeyse, terbiyemizi ondan almıştık. 

İsmet Amcamın en sık anlattığı anı; Askerlik yaparken kaçırdıkları at ile Kastamonu sokaklarında gezmeleri idi.

Çoğu zaman konuşmalar “ at üzerine mi, yoksa insan üzerine mi ” olduğunu uyku sersemi karıştırırdım. Bu ruh haliyle uzun yıllar “hayvan” denince aklıma , “at’tan” başkası gelmedi. 
Hasan Amca  kahverenkli atıyla Dedöv’ü ziyarete gelirdi. 

Bir keresinde çocuk cesaretimi topladım;  “Hasan Amca, binebilir miyim?”dedim. Boyum yetmediğinde, ambarın yanındaki kütüklerin yanına çektim, bindim. Avluda turlarken herkes beni hayran hayran izliyor. Ben de keyif alıyorum. Hayvan ehil, “deh” diyorsun gidiyor, “çüş” diyorsun duruyor. Sorun yok. 
Sonra, amcakızı Sezer’i arkama bindirdim. Üç beş adım atmıştı ki, ikimizde atın üzerinden düştük.
Ben altta kaldım. Nefes alamıyorum. Ölüyorum..! Ama herkes gülüyordu.
Adeje Bülent Atci  Ata çüş denmez ki elbet atar çüş dersen.!.


Sevim Teyzemin eşi eniştem Gültekin Dinçer.
Niye Sattın Enişte?
Bir başka hatıramda da; Bir yaz boyunca rahmetli Gültekin Dinçer Eniştemin annanemlerin otlağına getirdiği  iki tane kestane renkli atlarıyla. Kuzenim Ertekin ile atların bakımını üstlenmiştik. Sulanmaları, yemlenmeleri, gezdirilmeleri, tımarları, koşumlarını bakımı bizim işimizdi.
Sabahtan akşama kadar atların peşinde dolanır dururduk. Eniştem hafta sonları gelir,        bir birine, bir öbürüne biner köyü turlar gelirdi. 
Çocukluk hevesi işte, “ Acaba beni de bindirir mi ?” diye gözünün içine bakardım. Daha çok çalışır, “atları iyi beslersek bizi de bindirir” diye atların başında uyuya kaldığım günler bile olmuştu. Koca yaz, “ Siz daha sonra bineceksiniz diye geçti.

Bir gün atların satıldığını duydum. Enişteme ilk karşılaşmamızda çocukluk saflığı ile, 
 Beni hiç bindirmedin, atlar ondan satıldı ! ” dedim. Önce kısık gözlerinden yaş gelinceye kadar güldüğünü, sonra dışarı çıkıp hüngür hüngür ağladığını hatırlarım. 
Tabi peşine ben de ağlamaya başladım.



Bektaşağa’da Hıdırellez günleri at yarışı yapılırdı. 
Hıdırellezin son günü, civar köylerden, ilçelerden gelen atlar Bektaşağa yazısına toplanırdı. Durusu, kestanesi, siyahı, kırı, alı, dorusu renk renk.. Cins cins .. 
Yeleleri boncuklarla, kamçıları el işiyle, koşumlarının derileri özenle süslenmiş atlar...

Ve binicileri; koyu renk kasketleri, siyah ceketlerinin altına beyaz gömlek üstüne siyah yelekli;  yanları bol,  paçaları dar süvari pantolonları;  uzun siyah süvari çizmeli veya dilsiz Çarşamba işi ayakkabıları ile  fidan gibi dimdik belli amcalar.

Yarış alanındaki kalabalıkta; bir telaş, bir heyecan, bir gergin bekleyiş, birbirine karışan at kişnemeleri.
Yarışmaları başlatan silahın sesiyle adeta deprem başlardı.
Taka ta, taka ta...”  toprağa vuran nal sesleri, kamçıların havada çıkardığı o tiz ses.  
Her nalın yere vuruşunda yerden kopan çimenlerin sağa sola fırlayışı, toz bulutu. 
Merakla koşuyu takip eden halkın atların peşine dalgalanması. 
Ve, atların finişe yaklaşırken halkın kendiliğinden ikiye - Nuh tufanında denizin ikiye ayrılması gibi - gelen atlara yol açması.

Yarış sonunda, birinci gelen at’a çoğu zaman yaklaşmak mümkün değildi.  
Sevince ortak olmak isteyen halk birinci gelen atı görebilmek için birbirini adeta ezerdi.
Dikkat ederdim, herkes atın binicisinden ziyade atı görmeye can atardı.

Hay mübarek hayvan !!! “ sanki bilirdi birinci geldiğini, yerinde duramazdı. 
Dizginler o galip başı tutamaz, kuyruğunu  sağa sola bir başka sallar, gözleri zafer sarhoşu bir başka parlardı. 
Hele bir de keyiften şöyle bir “ Hii …hiiii… “ diye kişnedi mi, “ Maşallah, maşallah..!” Sesleri alkışlara boğulurdu.


Mustafa Okten Birde Sülük Gölünde yapılan at yarişlari vardi ve bizim cocukluğumuzda Kecç Nevzat'in ati cok meshurdu,hatta sünnet dugununde  o At'la gezmek bir ayricaliktı.


Berber Hasan, babam, yeğenim Şahin'in sünnetinden..

At hırsızı
Çerkesler için en büyük prestij, akınlarla Rus askerlerinin bulunduğu yerleri basıp, oradan onların atlarını almaktır; bu baskınlarda elde edilen ve getirilen atlardan dolayı, zamanla evlenmek isteyen delikanlıların Rus birliklerine baskın yapıp at getirmesi istenmiş; bu yüzden de Türkiye’de böyle bir algı oluşmuştur; biraz da espri konusu yapılarak, biraz da abartılarak “Çerkesler, at hırsızı” denilmiştir; halbuki bu at getirme meselesi, Çerkeslerin cesaretinin bir göstergesidir. https://tr.wikipedia.org/wiki/At_h%C4%B1rs%C4%B1zl%C4%B1%C4%9F%C4%B1

Çerkes Atları Üzerine 

/.../ Sözgelimi, en eski gem takımının yaşı yaklaşık 5.000 yıl, kamçının 2.000 yıl, üzenginin 1.500 yıl, yuların ise 2.700 yıl olduğu tespit edilmiş, bunların ilk önce Assiriye de kullanıldığı anlaşılmıştır. http://www.cerkesya.org/kafkasya/kultur/xabze/1523-cerkes-atlari-uzerine















Yorumlar

Popüler Yayınlar