Şimit'in Yazısı ve Duruktuma..



Arapköy'deki Şimit'in Yazısındaki son duruktuma taşları.
Para yok. Değiş tokuş yumurta ile yapılıyor. İki yumurtaya, bir gaz lambası şişesi. Dört yumurtaya, bir litre gaz yağı..
Bektaşağa, Arap Mahallesinin bakkalları iki kardeş olan Şimit ve Kamas Dayılar.                 İki dükkan arası  50 metre var-yok.  Evlerinin altındaki tek gözlü odayı bakkala çevirmişler. Basık, loş ve tuhaf  bir koku. 
O günün Türkiyesi temel ihtiyaçları Amerikan bezi, gaz, tuz, şeker, yağı bir tek onlar satıyor. Çocuklar için bisküvi, lokum, renkli şekerler.

“Yazı” dediğimiz, bugünün futbol sahası büyüklüğünde köyün içinde kocaman bir düzlük. Etrafında armut ağaçları. Şimit’in Yazısı harman zamanı harman yeri, bizim futbol ve voleybol sahamızdı. Günün işleri bitince can atardık top oynamaya. Köyün kızlı erkekli gençleri güle oynaya top oynardık.

Yazının Demirciler  tarafında iki kocaman taş vardı. Futbol oynarken kale direklerimizdi. Her biri masa büyüklüğünde bu taşlar oraya nasıl, neden, kim tarafından getirilmişti, ne işe yararlardı Ayhan Altay abinin yazısından öğrenmiştim.

Şevki Yıldırım Emeğine sağlık teşekkürler
Recep Saraçlı Emeğine sağlık, kitap haline getirirsen çok daha değerli ve kalıcı olur,selam ve sevgiler
Yaşar Kandemir Engin, çullukların çoktandır neden görünmediği belli oluyor. Taa o zamandan korkutmuşsunuz hayvancıkları
SeDa Ünaldı  Okudukça duygulanıyor, okudukça gururlanıyorum Ellerine sağlık
Bahattin Çaldıran Doruktuma taşları görünmüyor
Ayhan Altay Merhaba. Duruktuma taşları yukarıdaki fotoğrafta var ama yakın plan görmek isteyenler için bağlantıdaki yazımın bulunduğu sayfada fotoğraf var.
Bektaşağa'daki son duruktumaya ve duruktuma geleneklerine ilişkin bilgileri öncelikle eniştem Yaşar Kandemir ve köyün diğer yaşlılarının anlatımlarına dayanarak yazmıştım.
Baytema Engin Özdemir Yanlış hatırlamıyorsam, üç tane büyük taş vardı orada.firar etmişler onlarda 
Bahattin Çaldıran Duruyor.

Duruktuma taşlarının aşlarının öyküsünü yazan Ayhan Altay ağabeyime teşekkürlerimle..

Aşağıda anlatılan olay, Bektaşağa köyünde en son 1954 yılında yaşanan bir geleneğin öykülendirilmesidir.
Sonuncusunun hangi köyde, hangi yılda yapıldığı bilinmemekle birlikte,  Bektaşağa Köyünde bir daha yinelenmeyen duruktuma birkaç yıl içerisinde tüm bölgede  sonlanmıştır.

Bektaşağa Köyünde yıllardır yerinden kıpıdamayan iki duruktuma taşı yaprakların önce sarıya sonra kızılın renklerine dönüştüğü, ürünlerin serenderlere depolandığı güz günlerinde bir başka beklenti başlardı; duruktuma.

Günün birinde evinizin avlusunda ya da köy kahvesinde komşu köyden ya da sizin köyünüzün mahallesinden elinde çapı beş santimetre kadar olan küçük ekmeklerden oluşan “duruktuma okuntusu” taşıyan biri geliverir. Görenler o anda anlarlar durumu. Çünkü bu bir çağrıdır. Gelen, bir yandan elindeki okuntuları dağıtırken diğer yandan da açıklama yapar: “Bektaşağa köyü, Araplar Mahallesin'den İzzet Ağa’nın bu perşembe duruktuması var. Hepiniz çağırılısınız.”

Konuşulan konular birdenbire değişir ve tekleşir. Tatlı bir heyecan başlar. Geçen yıl filanca köyde, filancanın duruktumasında mandaların nasıl zorlandığı, kimin öküzlerinin nasıl birinci olduğu konuşulur. Geçmişin ünlü duruktumalarından anılarda kalanlar adeta efsaneleştirilerek anlatılır.
Hayvanlarına güvenenler, duruktumaya katılmak üzere daha yoğun bir hazırlığa başlarlar o günden sonra. Hayvanlara verilen yemler ve yallar daha bir özenle seçilir. Hayvanlar, her gün ağır yüklerle çalıştırılmaya başlar. Akşamları kemik taraklarla taranır, temizlenir.
Yarışma günü sabahı boncuk ve renkli bezlerle süslenen hayvanlar; temizlenmiş, okları yağlanmış kağnılara koşularak yola çıkılır.

Gerçek telaş ve koşuşturma İzzet Bey’in evindedir. Yüzlerce kişinin geleceği bilindiğinden hazırlıklar ona göre yapılmalıdır. Bu yalnızca evdeki kadınların başa çıkabileceği bir iş değildir. Neredeyse köyün tüm kadınları seferber olurlar.

Duruktumaların başyemeği etsiz hazırlanan bir mantı türü olan kulaklı hamur’dur. Kulaklı hamurun üzerine, süzme yoğurdun süzülüp ve kurutularak sertleştirilmesiyle üretilen “keş” ufalanır. Başyemek kulaklı hamurdur ama öncesinde çorba sunulur. Sofra diğer yemeklerle desteklenmek üzere hazırlıklar günlerce önceden başlar.
Gelenlere yemek vermede zorlanılmaması için neredeyse köyün tüm kap, kacak ve kaşıkları duruktuma evinde toplanır.

Yarışma sabahı telaş tüm çevre köylerde yaşanır. Öküz ya da manda, koşum hayvanı ve kağnısı olan –olmayan neredeyse yok gibidir- düşer yollara. Koşum hayvanı olup da duruktumaya gitmemek olmaz. Gitmeyen dağnanır (kınanır). Toplum içinde değeri kalmaz.

Çevredeki sekiz-on köyün tümünden kağnı gıcırtıları yükselir kuşluk vaktinde. Kimi türkülere, kimi manda ya da öküz böğürtülerine karışan kağnı mazısının gıcırtılarını taşıyan tekerlekler, yollara serilmiş yaprakları çamurlara gömerek dönerler.Bu gürültüden şaşıran orman hayvanlarının oraya buraya kaçışı çarpar gözlere. Havalanıveren kuşlara, çalılıklara koşan tavşanlara, yolu kesen tilkilere rastlar kağnıcı köylüler. Yalnızca kağnısı olanlar değildir yollardakiler. Çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek yollara dökülmüştür. 

İzzet Ağanın evinde hazırlık yapanların kalabalığına gelenlerin kalabalığı eklenir. Öğleden sonra giderek artar kalabalık. Oyun oynayan, kavga eden, düşen, koşan çocukların sesleri çınlatır koca yazıyı. (Yazı, Karadeniz’de geniş düzlüklere verilen bir addır.)
Yazının yeşil çimleri üzerine serilmiş çul kilimlerin renkleri gelecekleri ve kurulacak sofraları beklemektedir. Beklenenlerin oldukları yer ise uzak olmayan gürgen ormanıdır.
Ormanda balta sesleri yankılanmaktadır. Ağaçların kesiminde kurallara uymak gerekliği vardır. Sık olan yerlerden ve olabildiğince sağlıksız görülen ağaçlar kesilir. Kesilen ağaçlar kağnılara yüklenip gergi çıkrıkları çalıştırıldıktan sonra otlamaya bırakılmış hayvanlar getirilir.

Kağnıların yola çıktığı kilometrelerce uzaklıktan bile duyulan gıcırtılardan anlaşıldığında, yazıdaki kilimler bir kez daha gözden geçirilir. Ayran güğümleri doldurulmaya başlar.
İlk gelen kağnıları çocuklar ile görevlendirilmiş gençler karşılar. Görevlendirilmiş gençler, yüklü kağnıları odunlarını boşaltacağı alana yönlendirir. Kağnısını boşaltan köylü, aracını geniş yazının bir tarafına çeker. Kağnın okunun altına araba dayağını tutturduktan sonra hayvanlarını çözer ve onları bir ağaç ya da avluya bağlar. Görevli gençler hayvanlara yem ve su verirler.
Hayvanlarını bırakan konuklar yavaş yavaş yerlere serilmiş kilimlerin üzerinde kendilerine sunulan ayranları içerek yorgunluk giderirken güne ve geçmiş duruktumalara ilişkin söyleşilerini sürdürürler.
Kağnı gıcırtıları artarak sürer. Bazı kağnılarda odun tepeleme yığılı iken, bazı kağnılarda bir kaç göstermelik odun vardır. Oturanlar; böylesi göstermelik odunla gelen kağnılardan yarışmacı hayvanları belirlerler. Söyleşi, artık doğrudan bu hayvanlar ve sahipleri üzerinden kurulmaya başlar.
Gün ikindiye doğru devrildiğinde kağnı gıcırtıları azalarak biterken sofralar kurulur. Yedi sekiz kişiden oluşan yer sofralarında, başyemeği keşli kulaklının oluşturduğu büyük bakır sahanlara kaşıklar sallanır.
Yemek sonrası sigaralar tellendirilirken duyulur yarışmacıları çağıran ses. İçlerindeki fırtınalara karşın yavaş davranır yarışmacılar. Yarışmacılar toplandığında önce yarışmayı yönetecek hakem kurulu belirlenir. Sonra yarışma koşulları –tümünün bilmesine karşın- açıklanır.

Yarışma iki kategoride yapılacaktır. Mandalar ve öküzler. Daha az güçlü olan öküzlerle başlanacaktır yarışmaya.
Tekerleksiz bir kağnıya benzeyen, ikizkenar üçgen biçiminde, yaklaşık 20 santimetre kalınlığındaki ağaçtan hazırlanmış aracın üzerine duruktuma taşı da denilen ağırlık, uzun kalasların da yardımıyla yerleştirilir. Yarışmaya başlangıç noktası belirlenir ki her çekim hayvanı çifti aynı noktadan bu ağırlığı çekmeye başlayacaktır.
Yarışmacılar hayvanlarıyla birlikte belirlenen sırayla katılırlar yarışmaya. Yarışma alanın çevresi sekiz on köyün neredeyse tüm insanlarından oluşan yüzlerce kişiyi barındırır. Koşulan ilk hayvanlardan sonra hakemlerin işaretiyle yarışma başlar. Hayvan sahiplerinin kişiliği de böylece ortaya dökülür. Bazı hayvan sahipleri üvendirelerini yalnızca teşvik etmek amacıyla ve insafla kullanırken; bazıları, tüm güçleriyle hayvanlara vurmayı bile yetersiz görerek, seyircilerin de vurması için “ Allah’ını seven vursun” diye bağırır.
Yaklaşık beş dakikalık bir ağırlık çekmeyi içeren ve aralarında hayvan dinlendirme molası verilen üç etap sonunda bir yarışmacının işi biter. Hakemler ellerindeki metre ile duruktuma taşını taşıyan aracın ne kadar çekildiğini belirler.

İkinci yarışmacının başlayabilmesi için duruktuma taşı, yarışma dışı bulunan birkaç çift hayvanın koşumlanması ile başlangıç noktasına geri getirilir.

Ekim ortalarından kasım sonuna kadar olan sürede yapılan duruktuma, geç saatlerde başladığından çoğu kez yakılan lüks lambalarının ışığında gece saatlerinde de sürer.
Yarışma bittiğinde, kazananlar ödül olarak verilen bir dana ya da koçu kağnılarının arka görüt kazıklarından birine bağlayarak ayrılırlar köyden. Kendi köylerine ya da evlerine doğru, gecenin sessizliğini yırtan kağnı sesine türkülerini katarak yiterler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar