Değirmenlerin de ruhu vardır..

Mahmut Kahya Değirmenin son  (!)  işçisi  taşa diş açıyor..

 Su değirmenleri; insanlık tarihinin sosyal, kültürel, ekonomik ve ekolojik yaşamına eşlik eden günümüz tarih ve kültür miraslarıdır. Hızla değişen ekonomik, teknolojik ve kültürel koşullar içinde, şimdilerin nostaljik eserlerindendir. Değirmenler, insan soyunun sahip olduğu ilk teknolojilerden biridir.  İnsanlar bugün bile önemini yitirmeyen ve en temel besin maddesi olmayı sürdüren ekmeği yapmak için, buğday tanesini un haline bu teknolojiden yararlanmışlardır.
* Amasyalı Strabon “Geographika” (Coğrafya) adlı eserinde, Anadolu tarihinde bilinen ilk su değirmenlerinin Niksar yakınlarındaki  Kelkit ırmağı üzerinde Mithridates Krallığı döneminde (yaklaşık olarak MÖ 1. yy'da) inşa edildiğini yazmakta.

Mahmut Kahya Değirmeninin içi..
Mahmut Kahya Değirmenin dıştan görünüşü..

1487 Sinop ve havalisindeki değirmenler..
Mahmut Kahya tarafından yapılan olukları ve binası ahşap mimari ile yapılan değirmen, Şahin ve Nuri için iki taşlı olarak tahminen 1885 yıllarında, diğer Kurtuluş Savaşı gazisi oğlu Abdulkadir  için de bir taş ilave edilerek üç taşlı hale geldi. (1975)

Mahmut Kahya Değirmenin suyu; Küre Dağlarından doğup Karadeniz’e dökülen, geçtiği 80km.lik geniş tabanlı vadinin iki yakasına hayat veren, Karasu Çayına tutulan bentten, elliye elli santimetre ark içinde gelir.
Rahmetli İsmet Amcandan değirmen etrafında dolanırken hep şu uyarıyı alırdık, Oluğa yaklaşmayın..! ”   Su, değirmene ulaştığında, çapı iki, derinliği dört metreyi bulan oluklara dökülür, alt taraftaki çarkı çevirir, çark taşı döndürürdü. Olukta biriken su, yüzeyde daireler çizer. Uzun süre baktığınızda suyun bu anafor hali gözünüzü alır, bir müddet sonra suyun yüzeyindeki bir yaprak parçasıyla siz de dönmeye başlarsınız. İlk defa değirmen başına gelen biri için –özellikle çocuklar- zeminin ıslak ve kaygan olması da ayrıca çok tehlikelidir.

Değirmenin etrafı iri gövdeli kavlan (çınar) ağaçları ile çevrili idi. Olukların başında genç bir kiren (kızılcık) ağacı vardı. Gelip geçerken bu buruk tatlı meyveden koparırdık. Değirmene bitişik damın yanında kokulu üzüm asması, hemen ötesinde elma, ayva, şeftali, ceviz ağaçları, önde oluşan su birikintisinde kazlar, ördekler, tavuklar, hint horozları vardı.
Değirmenin arkasındaki tarla babamın halasının, onun arkasındaki tarla bizimdi. Bizim tarlanın bir bölümü sebze bahçesi idi. Afiyet Yengem (İsmet Amcamın hanımı) domates, biber, salatalık, soğan, sarımsak, maydanoz, kavun, karpuz, patlıcan, patates ekerdi. 

Kapısı hiç kapanmayan Mahmut Kahya Değirmeninden içeriye girdiğinizde; burnunuza mis gibi kokan un kokusu, kulağınıza sabit bir hızla dönen taşa tık tıkı… tık tıkı.. vuran ağaç ayağın sesi, gözünüze tavandaki ağaç dilmelerindeki bembeyaz olmuş örümcek ağları gelir.
Sağda, koca bir kütüğün yandığı ocak. Ocağın üzerindeki üç ayakta kaynayan dışı simsiyah olmuş bir çaydanlık. Omuz hizasında bir raf, rafın üzerinde bir kandil. Oturma yerinde ve duvarda tüyleri yıpranmış koyun postları.
Solda, gözlere ayrılmış değirmen hakkının konduğu küçük bir tahta ambar. Ambarın üzerinde boş tenekeler çuvallar.
Tavandaki boşluklardan içeri girip, tane yemeye çalışan küçük kuşlar. Değirmenin her köşesini dikkatle süzen kediler. Arada sırada değirmeni ziyarete gelen sincaplar. Uzaklardan gelen köpek ve tüfek sesleri. Ve, ağır ağır giden bir öküz arabasının mazısından çıkan ses.

Mahmut  Kahya Değirmeni Karadeniz’in –belkide- Türkiye’nin sayılı yaşayan üç taşlı değirmenlerinden biridir.  Bu özelliği ile defalarca belgesellere konu olmuştur.  https://www.youtube.com/watch?v=RIRcr3nxlvQ 

Tık tıkı …tık tıkı… tık tıkı …tık tıkı… Dönen taşa seke seke vuran 'ağaç ayağın' sesidir. Biraz daha dikkatle dinlediğinizde, dönen çarka vuran suyun derinden gelen uğultulu sesi. Yaklaştıkça, bu doğal yaşamın kalp atışları merakınızı arttırır.    
Mahmut Kahya Değirmeni, dört nesil (Mahmut Kahya, dedem Şahin, amcam İsmet, amcaoğullarım Ümit ve Mahmut’la (erken yaşta kaybettik); Sinop – Erfelek karayolu üzerinde Adalı Şerafettin Amcanın evinin köşesinden girince, yolun sonundaki kavlanların altında duyacağınız kalp atışları ile yıllardır dönüyor. 
Değirmenimiz geleneksel olarak sene bir gün taşlardan birini biber öğütmeye tahsis ederek, Bektaşağalıların ve civar köylerin biberlerini değerlendirir.

Son yıllarda Sinop ve çevresindeki pazarla giden mısır ve buğday ununun büyük bir bölümü bu değirmenden gidiyor. Sinop dışında yaşayan ve bu değirmeni bilen hemşerilerimizin çocukları- torunları da  un ihtiyaçlarını değirmenimizden karşılıyor. Geçmişte, öküz arabası, at ve eşek sırtında Sinop’un Korucuk,  -hatta- Ada Mahallesinden buraya tahıl getirirlermiş. Su değirmenleri tahılı öğütürken kızıştırmaz, yakmaz ve ezmez. Bu bakımdan lezzetlidir.

Mahmut Kahya Değirmeni’ni bugünlere getiren; ebediyete intikal eden büyüklerimi rahmetle, yaşayan büyüklerimi saygıyla, kuzenlerimi sevgiyle anıyor, yıllarca değirmenimizin ununu yiyerek değirmenimizi yaşatan vefakar tüm akraba, komşu ve dostlarımıza ailem adına şükranlarımı sunuyorum.

* Yakın tarihlerdeki kayıtlarda, “1900'lü yılların başında bir yerleşim yerinin köy statüsü kazanabilmesi için orada cami ve medrese ile bir su değirmeninin bulunması önemliydi. “ deniyor.



Yorumlar

Popüler Yayınlar